bir kitabı değerlendirirken asıl olan içeriği yani yazılı olan kısmı olsa da günümüz teknolojisinin ulaştığı nokta bir ürünü pazarlama amacıyla yapılabilecek çoğu şeyi mübah sayıyor. basılmaya hazır bir eserin kapağından tutun yazı fontlarına kadar her şey yayınevlerinin birbirleri ile olan rekabetine malzeme oluyor ve dolaylı olarak tüm bunlardan bağımsız olan eseri de bu rekabetin içine sürüklemiş oluyor. bu kaygı zamanenin bir tezahürü olduğu için tamamen ortadan kalkması ancak bir ütopya olur. bu sebeple bu işi esere en az tesir ettirerek gerçekleştiren yayınevleri benim nazarımda saygın bir yayınevi konumuna yükseliyor.
bu romanı bu bağlamda değerlendirmeye başlarsak; kitabın kapak tasarımını kapı yayınları ile özdeşleşen ve benim başarılı bulduğum utku lomlu yapmış. ön ve arka kapağı tümüyle kaplayan ise george philip reinagle'nın navarino adlı şu resmi;
mizanpajını ise m. atahan sıralar yapmış ve ortaya şu şekilde bir kapak çıkmış;
kitabın kağıdı ve basımı tatmin edici oranda kaliteli olmuş. elimdeki nüshasının herhangi bir sayfasında bir bozukluğa, yazılarda silikliğe vs. rastlamadım. gözüme takılan ciddi yazım yanlışı da yok. yazı fontu ile kağıt uyumlu ve okumayı zorlaştırmayan bir uyum sağlamış.
aralarda yer alan çizimler iskender pala romanlarına aşina kişilerin tahmin edeceği ve seveceği tarzda. ayrıca kitaptaki anlatım eslerinde yukarıdaki fotoğrafta da bir örneği gözüken denizcilik ağırlıklı simgelerin kullanımı çok hoş bir nüans olmuş. düşüneni tebrik etmek lazım. kitabın şekline dair en fazla sevdiğim şey sanırım bu oldu.
kitabın şekline dair dikkatimi çeken noktalar temel olarak bunlardı. şimdi ise kitabın içeriğine dair bilgiler de içerebilecek kısma geçiyorum.
efendim isminden de anlaşılacağı üzre bir barbaros romanı (roman kurallarına uygun olduğunu da belirteyim) olan kitap başlangıçta bu iddiasını destekler biçimde barbaros hayrettin paşa'nın atasından yola çıkarak ilerlemekte. hal böyle olunca kafada birebir olarak bir biyografi okunulacağı canlanıyor. fakat iskender pala'nın 5. romanı olan bu eser de diğer dört eserden alışık olduğumuz tarzda iyi denilebilecek bir kurguya sahip. iskender pala romanlarına baktığımızda pala'nın anlattığı olaylara bizzat şahit olmak isteyen ve olan bir üslup kullandığını rahatlıkla görebiliyoruz. anlatmak istediklerini birinci ağızdan anlatmayı seven pala kurgularında kendisini bir şekilde olayların içine sokuyor ve bize olayları bizzat anlattığını hissettiriyor. bu eserde ise "saint alkala" yahut "sidi" namı ile olayların anlatıcısı konumundaki kişinin pala'nın romandaki mevcudiyeti olduğunu hissetmek pek güç olmuyor. bir önceki romanı od'da kullandığı benzer bir kurgu ile anlattığı bu yeni hikayesinde de anlatılan kahramanın yakınındaki biri aracılığı ile olanı biteni bizlere sunmuş. bu tarz anlatılarda böyle bir kurgunun olması gayet normal zira ortada anlatılacak biri varsa onu en iyi dışarıdan bakabilen biri anlatabiliyor. bunu üçüncü şahıs diliyle de yapabilirdi fakat birinci ağızdan anlatmayı daha samimi ve kendine uygun bulduğunu düşünüyorum. ama bu bakış açısının da bazı riskli yönleri var ve ne yazık ki bir okuyucu olarak iskender pala'nın da bunun dejavantajına maruz kalmış olduğunu gördüm. bu dezavantaj ise kitabın bir barbaros romanı olmasını bekleyen okuyucuya barbarostan çok "saint alkala" yahut "sidi" yahut seyyid muradi'nin anlatılması şeklinde zuhur etmiş. (evet evet bu üçü aynı kişi) elbette barbaros ta anlatılıyor fakat bir barbaros romanı sıfatını taşıyan bu kitap sıfatının hakkını tam olarak vermiyor gibime geldi. misal bir sidi romanı daha uygun bir sıfat olurdu ve hiç sırıtmazdı. elbette bunun sebebi anlatıcı olarak seçilen kişinin sidi olması fakat pala gibi bir kalemin bu dengeyi daha iyi bir biçimde sağlayacağını düşünürdüm. yani barbarosun anlatım alanı savaşlarından ibaret kalmış gibi. mamafih esere dair bu hoşnutsuzluğumun özeti, eserin duyguya yönelen kısımların büyük bir çoğunluğunun barbarostan uzak kalması.
kitabın bölümleri ise tarihlerle ayrılmış 1511 ile başlayan bölümlerin sonuncusu ise 1546 tarihli. aradaki bölümler bir yıl sonra, dört yıl sonra gibi üst bilgilerle ilerliyor. iskender pala romanlarına aşina okurların yabancılık çekmeyeceği bir biçim olduğunu söyleyebilirim. olaylar ilerlerken bazen sıcağı sıcağına anlatım yeğlenmişken bazen ise olanların üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra geriye dönük bir anlatım kullanılmış. kimi yerlerde olaylara sıcağı sıcağına şahit olamadığımız hissini veriyor olsa da genel anlamda başarılı bir şekilde sonuca vardığını düşünüyorum.
yukarıda bahsettiğim "barbaros azlığını" hikayede ilerledikçe fark etmemeniz mümkün değil. barbaros bu hikayede "sidi ve billure" arasında anlatılanlara bir anlamda fon oluyor. billureye ulaşmaya çalışan sidi'nin macerası ve çok fazla gizemli olmadığını düşündüğüm yemini ile başta da söylediğim gibi bu kitap bir sidi romanı olmuş. romanda iskender pala'nın sidi'ye dair gizemi yeterince iyi saklayamadığını gördüm. şimdi o gizemi burada zikretmeyeyim ama okuduğunuz zaman bana hak vereceğinizi düşünüyorum. zira saklanmak istenen bu gizem çok fazla ortada duruyor ve sanıyorum çoğu okuyucu olaylar dallanıp budaklanmadan da o gizeme dair tahminlerini doğru yapacaklardır.
içeriğe dair bir başka husus ise iskender pala anlatılarının değişmez teması aşkın bu eserde de kendine ciddi mahiyette yer bulması. eser içerisinde ciddi manada yer tutuyor olsa da diğer eserlerine nazaran biraz daha az anlatıldığını düşünüyorum. aşka kavuşma telaşı pala'nın üslubu ile o saf ve tutkulu aşk sözlerinin daha az olmasına yol açmış. ama yine de zaman zaman ikinci üçüncü kez okunacak kadar güzel cümleler rastlamıyor değil. bir de pala gibi şiire fazlaca alakadar bir yazarın anlatısında şiirden daha fazla yararlanmasını beklerken bunu göremediğimi söyleyebilirim. sanırım tercihi bu şekilde olmuş.
kitabın finalinde ise tarif edemediğim bir eksiklik vardı. hala düşünüyor ama ifade edemiyorum.
bir de belki en başta söylemem gereken şeyi belirmeden geçmeyeyim. kitabın sonunda "gemici dili" adlı 4-5 sayfalık bir kısım var. benim tavsiyem kitaba başlamadan burayı bir kaç kez okumanız. zira kitabın özellikle gemili sahnelerinde fazlaca yer tutan denizcilik terimlerine aşina olmak anlatıdan alacağınız zevki fazlalaştıracaktır. yine yeri gelmişken kitabın üslubunun ve kullanılan dilin gayet üst düzey kalitede olduğunu söylemeliyim. iskender pala bu konuda fazla ileride zira.
sonuç olarak; önemli bir kalemin siyaset ve kültür tarihimizin önemli figürlerinden olan barbaros hayrettin paşaya dair anlatısı özelliğini taşıyan "efsane" "bir barbaros romanı" okunulası ve kazanımlar elde edilesi bir eser hüviyetinde. genel anlamda okuduğum için memnun olduğum bir eser oldu diyebilirim.
kalemine sağlık hocam.
Ben İskender Pala'yı son dönem romanlarıyla vitrinlere oynayan romancılarımızdan görüyorum. İşe Divan şiirini sevdirmekle başlamış daha sonra da Divan edebiyatını fantastik boyutlara götürmüş bir yazar. Üslûbu hoş ancak edebiyatı pazar malzemesi yaptığı için şiddetle eleştirilecek yazar.
YanıtlaSilSizin yaptığınız gibi biçim, görsellik, form açısından değerlendirirsek bilmem hangi şairin şiirlerinden seçme şiirleri derleyip, güzel bir cilt kapak yapıp 10 TL'ye satmak bence hoş bir şey olmasa gerek. Zira o şairin divanını bile 5 TL'ye alabiliyorsunuz.
Kaleminize sağlık, selamlar.