16 Kasım 2011 Çarşamba

Ali Bey ve Lehçetü’l Hakayık



değerli hocam abdülkerim gülhan'ın bir dersimizde o hoş gülümsemesi ile bahsettiği “lehçetü’l hakayık” adlı eseri şans eseri muhtarda(sahaf) bulduktan sonra son sene hengamesi sebebi ile tam anlamıyla inceleme fırsatı bulamamıştım hiç.
şu günlerde tekrardan elime aldığım, kısmen incelediğim bu esere ve yazarına dair bir yazı yazmak fikri geldi aklıma. oturdum bilgisayar başına ve başlıyorum.

edebiyat tarihimizde "yeni türk edebiyatı" diye adlandırdığımız döneme geçişin ilk aşaması olarak kabul ettiğimiz “tanzimat edebiyatı” dönemi, birçok edebi türün ilk örneklerinin verildiği dönem olması sebebi ile oldukça önemlidir. gazete gibi, modern anlamda roman gibi birçok tür bu dönemde ilk örneklerini vermiştir.

işte bu dönemde bir tür ve o türün bir temsilcisi var ki insanın yüzünü güldürüyor. şimdi böyle söyleyince garip oldu ama açıklayınca daha iyi anlaşılacak sanıyorum.

efendim,

mehmet ali bey isminde bir zat var bu dönemde. babasının devlet memuru olması sebebiyle eğitim anlamında şanslı bir kişi olan ali bey, tercüme odalarında memurluk yaptığı sıralarda yazarlık işine yönelmiş. sevdiği ve en çok ilgilendiği konular ise tiyatro ve mizah.

şimdi tercüman 1001 temel eser kapsamında yayınlanan “lehçetü’l hakayık” adlı kitaptan alıntı yaparak ali bey’e dair bir anektodu belirteyim.

“ bizde ilk türkçe mizah gazetesini kuran teodor kasap efendi 1870 yılında diyojen’i çıkarmaya başlamıştı. adını antik çağların ünlü halk filozofu sinoplu diyojen’den alan bu mizah gazetesinin başlığında iskender ile diyojen’in bir karikatürü vardı. söylentiye göre iskender diyojen’in derbeder ve perişan halini görüp bir gün onun bulunduğu yere gider. filozofun bir fıçı içinde barındığını görünce: “niçin böyle sefil halde yaşıyorsun? ben bütün dünyaya hakim, kudretli bir hükümdarım. benden ne gibi bir lütuf ve yardım diliyorsan söyle, hemen yerine getireyim” der. bu anda hava güneşli, fakat soğuktur. ayakta duran iskender fıçının içinde oturan diyojen’in önüne geçmiş güneş ışınlarının onun üstüne gelmesine, dolayısıyla ısınmasına engel olmuştur. dünyayı umursamayan halk filozofunu ilgilendiren şimdilik sadece budur. bundan dolayı iskender’e eliyle işaret ederek: “sen hele güneşten çekil, gölgeni üstüme düşürme; başka bir lütuf ve yardımına ihtiyacım yok” cevabını verir. teodor kasap mizah gazetesine başlık olarak, yukarıda adı geçen, karikatür resmi koyarken bu anektodu sembolize etmiş; diyojen’in iskender’e cevabını derli toplu özetleme görevini de ali bey’e vermiştir. ali bey, diyojen’in cevabını aruzun “fâilatün fâilatün fâilün” vezninde “gölge etme başka ihsan istemem” biçimli bir mısra haline getirmiştir. bu mısra o günden bugüne dilimizde atalarsözü niteliğine bürünmüş ve yerleşmiştir.”


işte bu da diyojen gazetesi'nin başlığı, fotoğrafta karikatür ve ali bey’in mısrası açık şekilde görülüyor. (eski yazı bilene tabii)



evet şimdi asıl anlatmak istediğim konuya, “lehçetü’l hakayık” adlı esere gelmek istiyorum.

“lehçetü’l hakayık” hakikatlerin dili demek. içerisinde ise 350 civarı sözcüğün ali bey tarafından verilmiş esprili anlamları yer alıyor. bunlardan bir kısmı zaman içerisinde diyojen’de yayınlanmış kelimeler, bir kısmı ise sonradan eklenmiş ve böyle bir eser ortaya konmuş. türünün ilk örneği olması sebebiyle oldukça dikkat çekici bir eser olan “lehçetü’l hakayık” daha sonraki yıllarda da benzerlerinin yazılmasına örnek olmuşsa da her zaman önemini korumuş ve okunmuştur.

şimdi bu eserden bazı örnekler vereceğim.

•balkon: aşık tüneği.
•damat: kaynana sahibi
•red: kadınlar için; edeb dahilinde evet demek.
•uyurgezer: uykuda bile ağzı durmayan kadın
•nadir: akla yatkın konuşan kadın
•yaş: kadınların saklamaya muktedir olabildikleri (tek) sır.
•nikah: boşanmanın önsözü, başlangıcı
•inşallah: cevab ı red

sadece esprili anlamlar yok, gayet manidar anlamlar da verilmiş bazı kelimelere.

misal;

•barbar: barutu icat etmeyenler.
•cahil: bir şey bilmediğini bilmeyen
•cüce: büyük adamların yakından görünüşü
•nazar: ruhların el sıkışması
•alim: bir şey bilmediğini bilen

işte edebiyat okyanusundan bu seferlik oltamıza takılan konu bu idi.
bu güzel eseri ortaya koymuş ali bey’e rahmet okuyup, bu yazıyı sonlandıralım artık.

bir başka yazıda görüşmek umuduyla..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder