ilahi! her kişi merd-i aşk olmaz ve değme yerde derd-i aşk olmaz. aşk bir kimyadır onun madeni la-mekan olur. aşk bir cevherdir anın mekanı kân olur. aşk bir dürdür değme denizde bulunmaz. aşk bir incidir ki her kulakta salınmaz. aşk bir nurdur her gözde görünmez. aşk bir huzurdur değme derunda bulunmaz.
-üff yeter oğlum yahu, aşk şudur, aşk budur deyip duruyorsun, bu saçmalığa, bu saçmalık üzerine saçmalayanlara sen de mi inanıyorsun?
aras, büyük bir heyecanla okuduğu, sinan paşanın tazarrûnâme adlı eserinden alınmış eski harfli metni büyük bir özenle düzelterek şeffaf dosyasının içine yerleştirdi ve dosyayı kitaplığının üst gözüne koyduktan sonra tekrar çekyata oturup sehpanın üzerine bıraktığı bardağını alarak henüz bitmemiş çayından bir yudum daha aldı. sanki az önce salih bir şey dememiş gibi davranıyordu.
arasın bu tarz tavırlarına alışık olan salih olayı büyütmeye niyetli değildi. ve hiçbir şey olmamış gibi;
-la, burcu sabah mesaj attı, canan arası soruyor, nasılmış diye. oğlum bu kız sana fena yanık benden söylemesi. dedi.
bir yandan salihe kulak veren, bir yandan da tavana doğru manasız bakmaya devam eden aras;
-farkındayım maalesef. ama senden söylemesi olmasın. hatta kimse bir şey söylemesin ve bu konu kapansın. böyle bir şey istemiyorum, kızın yüzüne karşı bunu söyleyemem. kimse konuşmazsa konu kapanır gider.
salih gülmeye başladı;
-lan ne güzel kız işte, senin gibi yarım akıllıya abayı yaktıysa pek akıllı olduğu söylenemez. aynı seviyedesiniz işte, hiç sorun yaşamazsınız, dedi. ve gülmeye devam etti.
gözünü tavandan ayırmayan aras, salihin gülme sesini duymuş ve ona gülümsüyordu.
-tamam, sevgiliye yar denilir, can denilir, canan da denilir ama ismi canan olana sevgili denilir diye bir şey yok ki. hem aşk sadece insanın insana duyduğu bir his midir?
salih bir keşif yapmış bilim adamı heyecanıyla lafa girdi;
-hayvanlara mı his duyuyorsun lan, deyip şiddeti arttıkça çirkinleşen kahkahalarını tekrar attı.
aras hala gülümsüyordu,
-dostum elest bezmini duymadın mı sen hiç?
salih merak duyduğunu hissettirmeyen bir ton ile hayır duymadım dedi.
bunun üzerine salih,
-bak kısaca bahsedeyim sana, araf suresi 172. ayette anlatılır bu olay. "hani rabbin (ezelde) ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "ben sizin rabbiniz değil miyim?" demişti. onlar da, "evet, şahit olduk (ki rabbimizsin)" demişlerdi. böyle yapmamız kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" dememeniz içindir."
işte bu olay, bugüne kadar yaşamış ve bundan sonra yaşayacak tüm ruhların allah'ın cemalini bir göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede gördüğü olaydır. nur u cemali, tüm güzelliklerin kaynağını gören ruhlar onun "elest ü bi rabbiküm" sorusuna bu güzelliğe kapılmış ve hayran bir halde "kalu: bela" diye cevap verdiler. dostum, işte dünya üzerinde sürekli bir güzele aşık olma meylimiz hep bu sebepten. hani bir kutsi hadis diyor ya; ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım. diye, işte tasavvuf denilen şey bu kutsi hadis temelinde ortaya çıkmıştır. dünyadaki her şey o'nun, yani bilinmek istenenin bir yansıması olduğu için, yeryüzündeki tüm insanlar da onun bir yansımasıdır. bir anlamda koskoca ummandan birer damladır bu insanlar. işte elest bezmi'nde bir an gördüğümüz o güzelliğin dünyada ki yansımaları bizim onu hatırlamamıza ve elestte duyduğumuz hayranlığa düşmemize ve nihayetinde aşık olmamıza sebep oluyor.
salih bir şey anlamamış gibi duruyordu. arasın söylediği şeyler o an için yabancı bir dilde ve tek kelimesini dahi anlamadığı şeyler gibi geliyordu ve bu düşünceleri duruşuna ve bakışlarına yansıyordu. nitekim aras bunu anlamıştı. hafiften gülümseyerek;
-çok mu yabancı geliyor bunlar diye sordu.
salih,
-oldukça deyip gülümsedi.
aras gülümseyerek;
-"neyse boşver dostum. benim kafam yeterince karışık, bir de seninkini karıştırmayayım" dedi.
salih ne halin var dercesine gülümseyip odasına gitti.
aras yalnız kalmıştı. çay soğumuştu. bir dikişte kalan çayı içtikten sonra tekrar bardağını doldurdu. zira çaysız duramıyordu. bir yandan bir şeyler yazmaya çalıştığı kağıdın altına,
"bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz"
dizelerini yazdı.
yazmazsa ağlayacaktı.