17 Aralık 2016 Cumartesi

Aslındalı Kısa Film Denemeleri 1



dış/gün/ miting alanı

(kahramanımız yaklaşık 15 kişinin katıldığı bir mitingde ateşli bir biçimde konuşma yapmaktadır. karşıdan görürüz)

k: fikrimce fikir sahibi olmak dünyanın en meşakkatli işi. herkes efkarlı olduğunu söyleyebilir hayatının hiç azımsanmayacak kadar çok zamanında. fakat çoğu kişi efkarın fikir kelimesinin çoğulu olduğunu bilmez ve birden çok fikre sahip olduğu için nedense üzülür.

(o sırada sarı gömleği ile fikirmen kalabalığın arasından sıyrılıp gelir.)
f: bitti mi?
k: ne bitti mi? ayrıca sen kimsin be adam?
f: ben fikirmen, fikirlerin adamı

(kahramanımız konuşmaz, sadece elini şaklatır ve iki izbandut adamı fikirmen'i kollarından havaya kaldırarak götürür. arkadan görürken ekranda yukarıdan aşağı bir spot iner; fikriniz size kalsın)


9 Eylül 2016 Cuma

Uzatmalı Söylenceler

kondüktörler işlerini gerekli saygı ve sevgi çerçevesinde yapıyorsa refah bir ülkede yaşıyoruzdur gibime gelir. aslında bu konuda bir sınır çizmek taşkınbirsu önüne küçük bir engel koyarak niyetini belli etmek dışında başka hiçbir işe yaramayan bir uğraştır. elbette yurduminsanı en güzel bir şekilde işgöreninsandır. ben yurduminsanı olmayan az sayıda insan gördüm ve hiç şüphesiz yurduminsanı denen insan türünün hakikaten yurduminsanı diye adlandırılması gerekliliğine karar verdim. elimde bu konu hakkında bağlayıcı emir verebileceğim bir ünvanım olsa idi hiç düşünmeden yurduminsanına yurduminsanı demeyi mecbur kılardım. bu kurala uymayanlara ise ibret olsun diye yurduminsanıolmayaninsan şeklinde sıfatlama yapardım. bu konuda çok hassasım.

sürüncemede kalmış kararverilmesigerekendavalara bakan hükm ediciler, şarkı sözlerini ruh haline uydurucu güfteciler, camcılar, mandalina satıcıları, kitapçılar, yazarlar, okurlar vs herkes refah bir ülkede yaşamak için işlerini iyi yapmalıdır. yazının ana fikri de budur. 


olmuş mudur? 
olmamış olabilir.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

O Kadar da Masalsı Olmayan Masallar Silsilesi



      1.
.
birisi gelmiş, onu sormuş
yok deyin demiştim, öyle olmuş,
ve inanmış, yok olmuş.

bir diğeri yine onu sormuş,
gelecek deyin demiştim, söylemişler,
o da beklemeye koyulmuş.

sonuncu gelen de onu sormuş
susun demiştim, susmuşlar,
o da üzülmüş ama durmuş.

sonunda iki kişi bekleyen olmuş.

derken kapıda o görünmüş
ikisi ayağı kalkmış,
o görmemiş kimseyi, geri dönmüş.

ikisinin gözündeki yaşları çocuk görmüş.
birkaç dakikadır titreyen mumsa,
tam o an sönmüş.



      2.

    sorgu melekleri herkese gelirler,
sorgu melekleri herkesi sorgulamakla yükümlüdürler,
sorgu meleklerine oyun edilmez,
sorgu melekleri işinin ehlidirler.

tüm bunları bana bir süper kahraman anlatmadı.
ben dinledim ve bu kanaate vardım.

evvel zaman içinde diye başlamazsam bunun masal olduğuna inandıramam kimseyi. oysa her masalın evvel zaman içinde diye başlaması gerektiğine dair bir anayasa maddesi yok anayasa metninde. ama bazen öyle olur, bazı gizli maddeler yazısız da olsa eklenir o metne. belki bu da böyledir bilemedim şimdi.

bir önceki masalda kimseyi görmeden geri dönen o'na da gelmiş sorgu melekleri. çeşitli soruların ardından gitmişler tabii ki. ne cevap vermiş bilmiyoruz o anda yanında olamadığımız için fakat raviyan ı ahbar ve nakilan i asar gariplikler bütününden söz eder. gariplikleri ben bilmem. gariplikleri bilebilmek için garip olmak gereklidir. ben gariplikleri bilebilecek kadar garip biri değilim. ama gariplikleri bilebilecek gariplikte birini tanıyor olabilirim. bu kişinin ismini bilmiyor da olabilirim fakat bu onu tanıdığım gerçeğini değiştiremez. masal bu ya o kişiye böylesi bir gizem katmam abes olmaz. aslına bakarsanız gerçekle kafayı bozmuş ve masalın m sini bilmeyen insanlar bunu çok fazla abes karşılar. onlar dinlemesin beni. çünkü benim anlattıklarım onlara hitap etmiyor.

bildiğim bu kişi bir şeyh olabileceği gibi dışarıdan bakınca saçı sakalına karışmış bir ayyaş bile olabilir. sınırlarda dolaşmayı seviyor oluşumla da açıklayabilirim bu durumu yahut sadece tesadüftür diyerek. bu benim tercihim olabilir. ben de tercih yapan biri olabilirim. insanlar çeşitli tercihler yapabilirler. ve tüm bunların ardından her şeyi aydınlatabileceğim gibi muallakta da bırakabilirim.

bu seferlik aydınlatmıyorum. o'nun masalına burada virgül koyuyorum. çünkü masal çok uzun gelebilir. bazı insanların vakti kıymetlidir ve bazı insanlar masal sevmeyebilirler.

bana bunları bir şeyh de anlatmadı,
ben dinledim ve bu kanaate vardım.

sorgu melekleri herkesi sorgulamakla yükümlüdürler ama yapıları gereği yeme-içme huyları olmadığından çay içmezler.


        3.

- sana göz değmiş, yoksa hiçbir şeyle açıklanmaz bu halin. en iyisi oturup bol bol dua etmen. elden ancak o gelir.

(bilgilendirme namına arz edilen hususlardan birincisi: masallar genelde laiktir oysa. çoğu masalda olağanüstü ögeler yer alır ve bir şekilde gerçek şeyler yaparlar. bu masalın laik olmamasının sebebi çok masalsı olmamasından geliyor zaten.)

insanlar hayatlarının her döneminde çeşitli tavsiyeler duyabilirler. insanlar hayatlarının her döneminde çeşitli tavsiyelerde de bulunabilirler. bu masalın kahramanı da bir insan olduğu için ona bu insansı eylemleri yüklemekte beis görmemiş olabilirim. anlatıcılar masala bir şeyler katabilir. bunu yadırgamamalıyız. daha iyisini istiyorsak kendimiz anlatmalıyız. ben bazı masal anlatıcılarını sevmeyebilirim. bu yüzden onları eleştirmek yerine kendi kendime masallar anlatmaya çalışıyor da olabilirim. insanlar kendi kendilerine yetmeye çalışabilirler. kimi zaman başarılı olabildikleri gibi kimi zaman başarısız da olabilirler. ben de insan olarak kimi zaman başarı ile muhatap olmuşken kimi zamanlar ise başarısızlıkla muhatap olmuş olabilirim. bu benim ne kadar sıradan bir insan olduğumu gözler önüne seren yüzlerce küçük nüanstan sadece birisi olabilir. bazı insanlar bir şeyleri gizlemek isterler. bazı insanlar buna saygı duyulmasını da isterler. dünya herkesin bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı takdirde özgürce yaşamasına olanak sağlayan bir yer olabilir. bu sebeple kimseyi farklı diye dışlamamak gereklidir.

bizim kahramanımızı da dışlamamaları gerekirdi aslında. o yüzden böyle bir karmaşanın içine düştüğünü iddia edenlerin haklılık payı gayet yüksek olabilir. bazı şeyhler buna sebep olan insanlara kızabilir. şeyhler kızarsa kızdığı kişi için zor günlerin geleceği anlamı çıkar. o sebeple şeyhleri kızdıracak şeyler yapmaktan kaçınıp, boş zamanlarımızı çay içerek değerlendirebiliriz.

15 Mart 2016 Salı

Derd-i Derun 1


baksana şuna yahu;

ilahi! her kişi merd-i aşk olmaz ve değme yerde derd-i aşk olmaz. aşk bir kimyadır onun madeni la-mekan olur. aşk bir cevherdir anın mekanı kân olur. aşk bir dürdür değme denizde bulunmaz. aşk bir incidir ki her kulakta salınmaz. aşk bir nurdur her gözde görünmez. aşk bir huzurdur değme derunda bulunmaz.

-üff yeter oğlum yahu, aşk şudur, aşk budur deyip duruyorsun, bu saçmalığa, bu saçmalık üzerine saçmalayanlara sen de mi inanıyorsun?

aras, büyük bir heyecanla okuduğu, sinan paşa’nın tazarrûnâme adlı eserinden alınmış eski harfli metni büyük bir özenle düzelterek şeffaf dosyasının içine yerleştirdi ve dosyayı kitaplığının üst gözüne koyduktan sonra tekrar çekyata oturup sehpanın üzerine bıraktığı bardağını alarak henüz bitmemiş çayından bir yudum daha aldı. sanki az önce salih bir şey dememiş gibi davranıyordu.

aras’ın bu tarz tavırlarına alışık olan salih olayı büyütmeye niyetli değildi. ve hiçbir şey olmamış gibi;

-la, burcu sabah mesaj attı, canan aras’ı soruyor, nasılmış diye. oğlum bu kız sana fena yanık benden söylemesi. dedi.

bir yandan salih’e kulak veren, bir yandan da tavana doğru manasız bakmaya devam eden aras;

-farkındayım maalesef. ama senden söylemesi olmasın. hatta kimse bir şey söylemesin ve bu konu kapansın. böyle bir şey istemiyorum, kızın yüzüne karşı bunu söyleyemem. kimse konuşmazsa konu kapanır gider.

salih gülmeye başladı;
-lan ne güzel kız işte, senin gibi yarım akıllıya abayı yaktıysa pek akıllı olduğu söylenemez. aynı seviyedesiniz işte, hiç sorun yaşamazsınız, dedi. ve gülmeye devam etti.

gözünü tavandan ayırmayan aras, salih’in gülme sesini duymuş ve ona gülümsüyordu.

-tamam, sevgiliye yar denilir, can denilir, canan da denilir ama ismi canan olana sevgili denilir diye bir şey yok ki. hem aşk sadece insanın insana duyduğu bir his midir?

salih bir keşif yapmış bilim adamı heyecanıyla lafa girdi;

-hayvanlara mı his duyuyorsun lan, deyip şiddeti arttıkça çirkinleşen kahkahalarını tekrar attı.

aras hala gülümsüyordu,

-dostum elest bezmi’ni duymadın mı sen hiç?

salih merak duyduğunu hissettirmeyen bir ton ile hayır duymadım dedi.

bunun üzerine salih,

-bak kısaca bahsedeyim sana, araf suresi 172. ayette anlatılır bu olay. "hani rabbin (ezelde) ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "ben sizin rabbiniz değil miyim?" demişti. onlar da, "evet, şahit olduk (ki rabbimizsin)" demişlerdi. böyle yapmamız kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" dememeniz içindir."

işte bu olay, bugüne kadar yaşamış ve bundan sonra yaşayacak tüm ruhların allah'ın cemalini bir göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede gördüğü olaydır. nur u cemali, tüm güzelliklerin kaynağını gören ruhlar onun "elest ü bi rabbiküm" sorusuna bu güzelliğe kapılmış ve hayran bir halde "kalu: bela" diye cevap verdiler. dostum, işte dünya üzerinde sürekli bir güzele aşık olma meylimiz hep bu sebepten. hani bir kutsi hadis diyor ya; “ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” diye, işte tasavvuf denilen şey bu kutsi hadis temelinde ortaya çıkmıştır. dünyadaki her şey o'nun, yani bilinmek istenenin bir yansıması olduğu için, yeryüzündeki tüm insanlar da o’nun bir yansımasıdır. bir anlamda koskoca ummandan birer damladır bu insanlar. işte elest bezmi'nde bir an gördüğümüz o güzelliğin dünyada ki yansımaları bizim onu hatırlamamıza ve elestte duyduğumuz hayranlığa düşmemize ve nihayetinde aşık olmamıza sebep oluyor.

salih bir şey anlamamış gibi duruyordu. aras’ın söylediği şeyler o an için yabancı bir dilde ve tek kelimesini dahi anlamadığı şeyler gibi geliyordu ve bu düşünceleri duruşuna ve bakışlarına yansıyordu. nitekim aras bunu anlamıştı. hafiften gülümseyerek;

-çok mu yabancı geliyor bunlar diye sordu.

salih,

-oldukça deyip gülümsedi.

aras gülümseyerek;

-"neyse boşver dostum. benim kafam yeterince karışık, bir de seninkini karıştırmayayım" dedi.

salih ne halin var dercesine gülümseyip odasına gitti.

aras yalnız kalmıştı. çay soğumuştu. bir dikişte kalan çayı içtikten sonra tekrar bardağını doldurdu. zira çaysız duramıyordu. bir yandan bir şeyler yazmaya çalıştığı kağıdın altına,

"“bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz”"

dizelerini yazdı.

yazmazsa ağlayacaktı.