13 Eylül 2018 Perşembe

Hangi Bağın Bağbanısan Gülüsen?

mutlak gerekçeler ürettik mutsuzluklarımıza ve bize göre her şeyin en kallavisi her daim başımızda olandı. 
inandık. inanmak bir ihtiyaçtı neticede ve bizler ihtiyaç duyan insanlar olarak, ihtiyaç duymaya en müsait olduğumuz anlarda inandık aslında o kadar da inanılası olmayanlara. sonra üzüldük. hem de hudutsuzdu üzüntülerimiz. yani tabir i caiz olmayabilir ama ölmekle bir tutulacak üzüntülerdi bizlere kalsa bunlar. görmezden geldik. birimiz de demedi "yahu biz ölmeden ölüm acısını ne biliyoruz" diye. bir diğeri oradan atıldı, "yahu illa ölmek mi, hiç mi yakının ölmedi, onunla bir tut işte" diye. mantıksız değildi ama bence tabir i caiz kılmıyordu bu bile. yanılsamaya çok müsaitti cümleler.

büyüyorduk. bazılarımız her sene bir mum daha fazla dikiyordu büyük bir özenle iki gün öncesinden sipariş verilmiş ve o güne yetiştirilmiş çikolatalı yahut frambuazlı pastasına. bazılarımız ise doğum günü nedir bilmiyordu bir sürünün ardında yahut metruk bir barakada. neler düşünmedik ki o zamanlarda. aşık mı olmadık, şiirler mi okumadık, dayaklar mı yemedik, futbol mu oynamadık. o zamanlar her şeye vakit buluyorduk sorumsuzluğun bize verdiği rahatlıkla. tek derdimiz akşamları geç oldu haydi eve gel diyen annemizden biraz daha izin koparabilmekti. çünkü sokaklar güzeldi. saklambaç oynardık mesela, o çocuk aklımızla bir de hoşlandığımız kızlar da bize katıldıysa al sana mutluluğun resmi nazım usta.

sonra dünyanın tek kişilik olmadığı ortaya çıktı. birileri ister istemez girdi hayatımıza. kimini çok sevdik, kimi bizi çok sevdi. kimi yalan söyledi, kimi doğrudan başka bir şey demedi. insandık, acizdik sanırım biraz. hep mutsuzluğa meylimizi başka türlü açıklamak güç. tamam hüzün yakışıyor en çok bize ama insan bile bile hüzne neden batar ki?

aşk dedik, ömrümüzü onun üzerine kurduk. birinci dereceden deprem bölgesiydi aslında gönül, ondan değil mi zaman zaman yaşadığımız yıkıntılar, nefes alamamalar. tamam, afet doğal ama geride kalan enkazın içinden ayrılmayıp yok oluşu beklemek ne kadar doğal?

ey yazıyı anlayan kişi, bak onca kelime zincir olmuş bir ucu hayata bağlı gönülden parmaklara iniyor ve oradan sana ulaşıyor.
tut onu, takıl ona ki hayata varasın. ya da olmuyorsa tut onu ki enkaza çalasın.